dünkü bu vakit

Evet tam da öyle dünkü bu vakit… Zaman su gibi akıp gidiyor, daha dün çocuksu sevdalarla, sokak aralarında koşturup, acıktığımı bile fark etmeden oyun oynarken, bir anda her şeyi ardımda bırakıp, zaman tünelinden geçmişim gibi 2008’in Ağustos ayında buluverdim kendimi… Şimdi o günleri arıyorum, birkaç saniye de olsa… Ömrüm olursa, otuz sene sonra bu günleri de arayacağım, hiç kuşkusuz... :)

etiketler

...

koş koş bitmiyor ...

koş koş bitmiyor ...
yumurtalamayan tavuğu keserler, hayalleri olsa bile ...

arşiv

hürriyet haber

meltem hastanesi


Eşref-i mahlukat olan insanın, şeref ve fazileti Allah-ü Teala'yı marifete istidadı sebebiyledir. Marifet, Allah-ı bilme ilmi olup, bu ilmin mahalli kalptir. O halde denebilir ki, insanın şeref ve fazileti kalbindeki marifet ilmi nispetindedir. Marifet ilminin çokluğu ise, kalpten masivanın tasviyesi nispetindedir. İnsanın kenisini bilmesi Hakk'ı bilmesinin anahtarı olduğuna göre denebilir ki, insan kalbini bildiği derecede kendini bilir ve bu sayede Hakk'ı tanır.

Kalp, ilahi tecellinin yeri olup, insanın maddeten ve mânen merkezidir. Kalp hem zahiren, hem mânen merkezdir. İnsanın maddi ve mânen islahı veya ifsadı kalbinin ıslahı veya ifsadına bağlıdır. Bir Hadis-i Şerif'te mealen şöyle buyrulmaktadır: "Ayık olun; vücutta bir et parçası vardır. O ıslah olduğunda bütün vücut ıslah olur; o fesada giderse bütün vücut fesada gider. Dikkat edin o et parçası kalptir." Gerçekten de kalp, hem tıbbi, hem de psikolojik olarak merkezdir. Kalbini murakaba edip düzeltmeyenler, Hakk'ı unutur ve O'ndan mahrum olurlar. Bu konuda Cenab-ı Hak şöyle buyurur: "Allah'ı unuttular, Allah'da onlara kendilerini unutturdu. İşte fasıklar bunlardır." Kısaca kalbi, kalbin hakikat ve vasıflarını bilmek, dinin aslı ve Salihler yolunun esasıdır.

KALBİN MANASI
Çoğu kez insanlar bazı terim ve tabirlerde kavram kargaşasına düşerler. Bunu önlemek için kalbi ve bu manaya yakın diğer tabir ve terimlerin mana irtibatını vurgulamaya çalışalım.

Kalp, birinci manada göğsün altındaki cismani bir varlık olarak anlaşılır. Bu anlamdaki kalp tıp ilmini ilgilendirir. Bu yazıda konumuz dahilinde değildir. Kalbin ikinci manası, insanın hakikati ve mahiyetini ifade eden bir latife-i Rabbaniyye-i Ruhaniye'dir. Bu manadaki kalbin cismani kalp ve irtibatı olmasına rağmen mahiyet olarak farklıdır. İnsandan anlayan alim ve arif olan bu kalptir. Hitap edilen, mükellef tutulan yine bu kalptir. Bu manadaki kalbin hakikatini bilmek, ruhun hakikatini bilmek anlamına gelir. Bunun bilmek insan takatinin üstündedir.

Manası kalbin manası ile karıştırılan diğer bir tabir de ruhtur. Ruhun da iki manası vardır. Birincisi; kaynağı cismani kalbin boşluğunda bulunan bir latif cisimdir. Buna halk arasında can denir ki, vücudun her zerresi ile irtibatı vardır. Bu, ruh tabibliği sahasını ilgilendiren bir manadır. Ruhun ikinci manası; insanda görülmeyen, müdrik ve alim olan hakikat ve mahiyetini ifade eder. Bu ruh, "Rabbimin emrindendir" buyrulan ilahi cevherdir. Ruhun bu manası ile yukarıda sözü geçen kalbin ikinci manası aynı mahiyettedir.

Yine "kalp" tabiriyle karıştırılan bir diğer kelime de "nefs" kelimesidir. Bunun da iki manası vardır. Birinci mana; "gazap" ve "şehvet" kuvvetini beraberce ifade eder. Tasavvuf erbabı, nefs kelimesini bu anlamda kullanır. Bu anlamdaki nefs, bütün şerlerin kaynağıdır. Bir Hadis-i Şerif'te; "Senin en büyük düşmanın, iki koltuğun arasında seni kuşatan nefsindir." buyrulmakta, bu mana kastedilmektedir. İkinci mana da, nefs insanın hakikati ve mahiyeti demektir ki, kalbin ikinci manası ile eş anlamlıdır. Bu nefs, Hakk'a seyr-i süluk'a istidadı olan nefistir, bir Ayet-i Kerime bu manayı şöyle anlatır: "Ey huzur içinde olan nefs, hoşnut etmiş ve edilmiş olarak Rabbine dön."

Kalp kelimesi ile mana irtibatı olan diğer bir terim de akıldır. Aklın da iki manası vardır. Birincisi; eşyanın hakikatini bilmekten ibaret olan akıldır ki, kalpte bulunan ilim sıfatından ibarettir. İkinci manası ise; kalbin ikinci manası ile aynıdır. Yani insanın hakikat mahiyetini ifade eder. Bir Hadis-i Şerif'te: "Allah-ü Teala'nın ilk yarattığı akıldır." buyrulurken kasdedilen bu manadır.

Bu izahlar, bize kalp kelimesinin hangi manada kullanıldığı ve bu mana ile yakın irtibatı olan diğer terimleri tanıtmaktadır.

KALBİN ASKERLERİ
Kalp, vücut ülkesinin pay-i tahtı olarak insanın hakikat ve mahiyetini ifade ettiğinden, insanın batınî ve zahiri bütün mekanizmalarını kendine hizmet ettirir. Bu sebeple hizmet eden vasıtalara "kalbin askerleri" terimini kullanıyoruz. İnsan, Kalbiyle Allah'a giderken gerekli ihtiyaçlarını bu askerlerden temin eder. Bunların bir kısmı zahiri bir kısmı batınîdir. Genelde kalbin askerlerinin tasnifi yapılırsa, bunları üç sınıfa ayırmak mümkündür.

1. Muharrik ve teşvikçi kuvvetler: Bunlar, ya faydalı şeyleri elde etmeye teşvik ve tahrik eder veya zararlı şeyleri def etmeye teşvik eder. Biirinci mana şevhet, ikinci mana gazaptır. Bu kuvvetlere irade de denir. Çünkü kalp, bu kuvvetlere tahrik ve teşvik eder.

2. Kudret: Bu da azaları doğrudan harekete geçiren kuvvettri ki, kalbin askerleri olarak vücudun bütün uzuvlarına dağılmışitır. Kudret gücü, beş duyuyu ve bütün azaları kalbin askerleri olarak kullanıyor.

3. İlm-i idrak kuvveti (kuvvet-i müdrike): Bunlar eşyayı tarif edip anlayan ve idark eden kuvvetlerdir. İlim ve idrak eden kuvvetleridir. İlim ve idrak kuvveti zahiri batınî olarak ikiye ayrılır. Bunların ikisine birden hiss-i müşterek denir.

- zahiri olanlar beş duyudur ki; görmek, işitmek, koklamak, dokunmak, tatmak olarak bilinir.
- batınî olanlar ise yine beş batınî hassa olup bunlar; hayal, hafıza, müfekkire, müzekkire ve vehim kuvvetleridir.

Bütün bu askerler kalbin emrinde olup, ona hizmet ederler. Kalbin bu askerleri ile olan mana iritbatını şöyle bir misalle anlatabiliriz: Kalp bir memleketin hükümdarı, akıl ve fikir o hükümdarın vezirleri yahut yol gösteren müsteşarları gibidir. Şevhet, yiyecek ve içecek gibi maddeleri temin eden hizmetçi gibidir. Gazap, hükümdarların muhafızları gibidir. Beden ve azalar ise, o hükümdarın memleketi gibidir.

Şimdi bu memleketin istikrarı, kalbin askerlerinin görevlerini bihakkın yerine getirmeleri ve kayıtsız şartsız hükümdarın (kalbin) emirlerine itaat etmeleri ile mümkündür. Aksi halde vücud ülkesinde istikrar bozulur, anarşi çıkar. Eğer şevhet ve gadap hükümdar mevkiindeki kalbe isyan eder, vezir hükmünde olan akıl ve fikir kuvvetini şaşırtırsa, vücud ülkesi fesada sürüklenir. Kişi o zaman kalbindeki Rabbani hakimiyetini kaybeder, bu sefer Hakk'a kullğu bırakır. Heva ve hevesine ilah edinir. Bu mana mealen bir Ayet-i Kerime'de şöyle anlatılır: "Ey Muhammed, heva ve hevesini ilah edinen, ilmi olduğu halde Allah'ın şaşırtığı kimseyi gördün mü?" Eğer kalbin askerleri şehrin şevhet ve gadap kuvvetleri Hakk'a boyun eğerse, vücud ülkesinde istikrar olur, bunun sonucu ise iki cihan saadetidir. Fakat bu, nefsini terbiye etmeden gerçekleşmez. Bir Ayet-i Kerime'de bu mana şöyle anlatılır: "Ama kim Rabbinin azametinden korkup da, kendini kötülükten alıkoymuşsa varacağı yer şüphesiz cennettir." Nitekim bu mücadele en büyük cihad olarak tarif edilmiştir. "Küçük cihaddan büyük cihada döndük" mealindeki Hadis-i Şerif bunu ifade eder.

İNSANIN KALBİNİN HUSUSİYETLERİ
Kainatın şerefli varlığı olarak yaratılan insanın kalbinin taşıdığı hususiyet hiçbir canlıda bulunmaz. İnsan kalbinin ana hususiyeti ilim ve iradedir. İnsan kalbi büyük bir ilim menbaıdır ki, bu ilim sonsuz olan Cenab-ı Hakk'ın ilminden belki bir katredir. İlimlerin büyük bir kısmı zaruri olarak kalpte bulunur. Bu hal fikridir. ve temel ölçüyü oluşturur. İlim tahsilindeki çalışmalar ise bu ölçüyü geliştirir ve buna muhteva kazandırır. İLimde insanlık açısından rütbelerin en üstünü nübüvvet rütbesidir. Zira nübüvvet yolu ile gelen ilim, ilahi kaynaktan ve hatasız olarak gelir. Nübüvvet rütbesinden sonra gelen en yüksek rütbe velayet rütbesidir ki, yine ilahi kaynaklı olarak gelir. İnsan uğrunda Hak'tan nehalar vardır. Cenab-ı Hak sırrını insan ruhuna gizlemiştir. Bu sebepledir ki, kendini bilen Rabbini bilir.

Cenab-ı Hakk'ın biz kullarına ulvi tecellileri vardır. Bu tecellilere mazhar olmak için günahlardan uzak kalıp nefisle mücadeleye girmek lazımdır. Bir
Hadis-i Şerif'te böyle buyrulur: "Muhakkak ki, Rabbinizin ömrünüz içerisinde size büyük tecellileri vardır, ona hazırlanınız." Keza bir Hadis-i Kutsi'de; "Bana bir karış yaklaşan kişiye ben bir arşın yaklaşırım" buyrulmaktadır. Demek insana Hakk'ın tecellileri var ve insan Allah'a yöneldiğinde Cenab-ı Hak'tan daha fazla mukabele görmektedir. Fakat şer kuvvetler ve şeytan, insanı şaşırtmak için gece-gündüz mücadele vermektedir. Bu sebeple insan bir çok ilahi lütuflardan mahrum kalmaktadır. Resul-i Ekrem (sav) şu Hadis-i Şerif'leriyle buna işaret ederler: "Eğer şeytan insanoğlunun kalplerinde dolaşmasaydı, onlar göklerin melekût alemine bakar ve onları görebilirlerdi." Bu bir mücadeledir ve imtihan sırrı ve nüktesidir.

İnsan yırtıcılık, hayvaniyet, şeytaniyet ve Rabbaniyet gibi dört ana vasıfla yoğrulmuştur. Hayırla şer birbirine karışmış vaziyettedir. Allah'ın kitabı Kur'an esas alınarak ve Hak dostları rehber kabul edilerek kalben, fikren ve dil ile her an Hakk'ın zikriyle meşgul olunarak günahlara set çekmek ve böylece Hakkı görmek mümkündür. Zira günah ile Hakkı görmek ters orantılıdır. Günahlar, kalbin kararmasına ve ileri safhada mühürlenmesine sebep olur. Kim ki, nefsiyle mücahede eder her an Hakk'ın zikriyle meşgul olursa onun kalbi mutmain olur ve Cenab-ı Hak onu kötülükten korumak için ona kalbinden bir vaiz gönderir. Nitekim bir
Hadis-i Şerif'te: "Allah-u Teala bir kuluna hayır murad ettiği zaman, ona kalbinden bir vaiz gönderir." buyrulmaktadır.

Bir
Hadis-i Şerif'te dört çeşit kalp tarif olunmaktadır:

"Kalpler dörde ayrılır:
1. Temiz kalp; orada parlayan bir nur vardır. Bu müminin kalbidir.
2. Kararmış ve ters döndürülmüş kalp; bu da kafirin kalbidir.

3. Kılıflar konmuş ve ağzı bağlanmış kalp; bu da münafığın kalbidir.

4. Terk edilmiş, ıraz edilmiş kalp; orada iman da var, nifak da vardır."

Cenab-ı Hak'tan gerçek müminlerin sahip olduğu temiz kalbi niyaz edelim.

CELAL MISIR


0 yorum

Yorum Gönder